5 Haziran 2010 Cumartesi

Beyin Ölümünden Kurtulmak İçin...

Son günlerde üzerimde garip bir halsizlik, bir acayiplik hissediyorum. Hastalık gibi değil de daha çok zombi yaşamını andıran bi durum. Zombi diye bir şey yok tabi. Ama düşündüğünde "yaşayan ölü gibiyim" olgusunu ifade edebilecek en makul örnek budur zannediyorum. Bu blogu bu mallıktan kurtulmak için açtım. Mallık ifadesi de tamamen öznel bir ifade. Etrafta gördüğümüz abuk hareketler yapan insanlara söylenen hakaret kelimesi değil de bu kendine faydası olmayan, içmediğinde bile sürekli kafası zum gezinen şahsım için kullandığım bir kelime. Neyse ona takılmayayım. Ne diyordum? Hah, bu blogu mallıktan kurtulmak için açtım diyordum. Bendeki bu kazan kafalılığı farkeden bir arkadaşım sürekli birşeyler okumamı, etrafında dönüp dolaşan şeylere dikkat kesilip onları aklımda tutmaya çalışmamı, yalnız kaldığımda "bu gün başımdan ne geçti, sabah ne yedim, kantinde ne konuştuk, derste ne işledik v.b." gibi soruları kendi kendime sorup cevaplamamı öğütledi. Böyle yaparak depresyondan kendimi koruyacak ya da genç yaşta alzheimer (alzeimher de olabilir) olmamı engelleyebilecekmişim. "İyi" dedim. "Yapayım o zaman bu dediklerini." iş bu yüzden bu blogu açmış bulunmaktayım. "Lan arkadaşın sana aklında tut demiş, neden aklında tutmuyosun da blog açıyorsun?!" dediğinizi duyar gibiyim. Tutamıyorum olum. Napayım?! diye cevap beklediğinizi hisseder gibiyim. Hissedar. Hayır dostlar, tutamıyorum değil o tutmuyor. Beynim tutmuyor olayları. Bak üç gündür narkoz yemiş gibi uyuşuk bir beyinle dolaşıyorum. Daha önce de uyuşuktu ama bu son üç günde narkozlu gibiyim. Kafa leyla desen değil, mecnun desen o da değil. Kafa dumanlı desen... Evet bu olabilir aslında ama dumanlı kelimesi içinde bulunduğum durumu bire bir ifade edemiyor. Ah ne desem vah ne desem? Başımı alıp nerelere gidem, bağrıma taş mı basam? Bir kelime bulamadım şu ruh halime.
Aslında şey de olabilir bak, şimdi düşündüm de; gün içinde benim başımdan öyle süper sonik olaylar geçmiyor, sabah kalktığımda da kahvaltı yapmıyorum birşey yemiyorum yani, konuşurken sürekli tutukluk yaptığım için de kantin muhabbetlerine fazla müdahil olamıyorum, e derslere de girmiyorum ben. Eee aklımda tutacak neyim var ki o zaman? Hiç birşey yok. Vay arkadaş, ne acıklı bi hastalık. Evet dostlar doğru bildiniz, "hastalık" derken "tembellik" kelimesini kastettim. Şimdi bu blog sayesinde farkettim ki bunların tek kaynağı tembellik. Tembellik çürütür adamı. Tembelim ben. (tenbel de olabilir mi? olmaz heralde) Bir de Ergün Penbe vardı. Hala var. (pembe de olabilir) Yeter heralde bu kadar beyin jimnastiği. Ben biraz Fırat Budacı, biraz Umut Satıkaya, biraz da Barış Uygur okuyup öğle uykusuna yatarım. Sonra da saat 14:00 15:00 gibi kahvaltıya...